Ali Lidar Sözleri
Kimse kimseyi anlamaz, kimse kimseyi yeterince dinlemez, sadece ve sadece dinler gibi görünür ve sıranın bir an önce kendi anlatacaklarına gelmesini bekler.
— Ali Lidar
DiğerAli LidarSözleri
Nasıl da dışardan bakıyorum kendime. Nasıl da yabancı. Nasıl da tedirgin. Sanki girmediğim mücadeleleri bile Kaybettim.
Ne çok hüzün var sahi. Sabahtan başlıyoruz hüzünlenmeye, Koca gün yetmiyor. Ertesi güne devrediyoruz bazı hüzünleri.
Ne eksikse sen tamamla, son derece yorgunum. Çok uykum var, öp beni, öpersen ne güzel uyurum.
Neden bu kadar çok kitap okuyorsun? İnsan sevmiyorum ben. Gerçek insanları sevmiyorum. Fazla sıkıcılar. O yüzden kitaplarda bulduğum ve gerçek olmadıklarını bildiğim insanlar ruhumu dinlendiriyor.
O kadar uzak ki aslında herkes herkese, yan yana olsak bile birbirimize dokunamıyoruz.
Ölüyoruz işte. Yavaş yavaş ölüyoruz. Ama bazı geceler farkında olmuyoruz bunun.
Oysa bir bilse gülüşünün kıyısına sığınıp bir ömür geçirebileceğimi. Bilse sesini her duyduğumda içimden durmaksızın bilmediğim, unutulmuş dillerde şarkılar söylediğimi.
Seni çok anıyorum ama arayamıyorum. Çünkü biz, birbirimizi acıdan öldürürüz.
Sonra kalktın sen geldin, ben de kalktım seni sevdim. Seni sevdim bu zamanda kolay mı böyle bir şey?
Söyleyecek şeyimiz olmadığından değil. Söyleyecek çok şeyimiz var aslında ama, bugüne kadar anlattıklarımız hiçbir işe yaramadığından, konuşmak istemiyoruz.
Susarım ben de. Kitaplarımı okur, oyuncaklarımla oynar, olup biten her şeye içimden şaşırır ve dışımdan da derim ki. Bana ne ulan ne bok yiyorsa yesin herkes!
Tanrı her insanı bir şeyle sınar yazıyor kitap. Galiba benim sınavım da yine benim. Ben benle sınanıyorum.
Tek bir sese ihtiyacın vardır senin. Sadece o ses her şeyi yoluna koyacaktır.
Tek bir sese ihtiyacın vardır senin. Sadece o ses her şeyi yoluna koyacaktır. Başını ellerinin arasına alıp o sesi beklersin. Alnını duvara dayarsın. Kafandan ses gelir, duvardan ses gelir, o ses gelmez.
Türk kadınlarıyla yeteri kadar ilgilenmiyorsunuz beyler. Yoksa bir insan durduk yere, patlıcandan reçel, kabaktan tatlı yapmaz.
Ulaşınca herkes sever seni. Ben ulaşamayınca da sevdim.
Uyumamıştım iki gecedir, sıcak bir yatak gibi baktın bana. Sen bana bakarken, ben ömrümün en güzel dersini anlattım en sevimli şarkısını söyledim en görkemli kitaplarını okudum.
Ve her şeyin farkına vardığında artık çok geçti. Birdenbire olsaydı keşke. Keşke aniden karşına çıksaydı. Reddedebilir,kaçabilir, yokmuş gibi davranabilirdin o zaman belki. Olmadı. Yavaş yavaş girdi hayatına,ve sen durumu fark ettiğinde hayatın artık sana ait değildi.
Ah ne varsa beraber sevmeye yetişemediğimiz. Yokluğunda hepsini birer birer seviyorum.
Akıl vermeyi bırakıp biraz huzur verseniz.
Annem tanısa seni kesin çok severdi. Bana kalırsa seni bütün dünya çok sever, ben de seni çok severim ama şu an konu bu değil.
Aradan çok zaman geçer bazen: birkaç mevsim, birkaç insan, birkaç anı, birkaç acı.
Bana başka gülüyor, ben de seni sevecek gibiyim ama daha değil der gibi gülüyor. Bekle diyor sanki bana. Ben de bekliyorum.
Ben aslında annemin, babamın ve senin Müşterek ve başarısız projesiyim.
Ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil.
Beni affetme. Anlama da. Hayatımın özeti düzeltilemeyecek kadar vahim bir anlatım bozukluğu. Beni daha fazla konuşturma. Ben susayım, sen ağla.
Benim onu sevmemin nasıl bir mucize olduğunu bilmiyor.
Birbirimize soracağımız o kadar çok soru, konuşmamız gereken o kadar çok konu vardı ki. Biz çareyi susmakta bulmuştuk.
Birini ya da bir şeyi sevmek, değer vermek, onu her şeyiyle sevmek demektir çoğu zaman. Ne olduğunu, ne olacağını, sınırlarını bilip, hatalarıyla, eksiklikleriyle, yanlışlarıyla ve sebep olduğu üzüntülerle kabul etmek demektir.
Böyle olması gerekiyormuş demek ki dedim. İnsan götünü de yırtsa, değiştiremeyeceği şeyleri değiştiremiyormuş dedim. Yine çok ağladım. Sabır dedim, sabrettim.
Çok hayal kırıklığı yaşadım. Belki de geçen ömrümün özetidir kocaman bir hayal kırıklığı. Böyle olsun istemezdim tabi. Her yola çıktığımda güzel şeyler hayal ettim aslında. Ama işte iyi niyet iyi bir yaşantı için yeterli olamıyor.
Eğer birini seviyorsan ve o seni sevmiyorsa bundan çok güzel kaos çıkar. Bir sürü şiir, sağlam bir roman ve anlatacak bir sürü hikaye çıkar. Uykusuz geçen geceler, parklarda içilen şaraplar, yerli yersiz kıskançlık krizleri çıkar. Ama sevgine karşılık çıkar mı? O biraz zor işte.
Gençtim, bilmiyordum o zamanlar, gitmeye yeltenmenin gitmek demek olmadığını.
Gittiğim her yerden az evvel çıkmış gibiyim nereye baksam bulamıyorum kendimi olduğum hiçbir yerde değilmişim gibi geliyor olmadığım her yerde de varmışım gibi.
Hadi geçtim her şeyden sesine nasıl kıyayım.
Hadi sen uyu sevgilim. Uyumadığın zamanlar, Başkalarını düşündüğün gibi tuhaf düşüncelerim var.
Hazırlığınızı yapın. Sizi bekleyen tek şey var: hayal kırıklığı.
Her yola çıktığımda güzel şeyler hayal ettim aslında. Ama işte iyi niyet iyi bir yaşantı için yeterli olamıyor.
Herkes kalbimde bir yere sahipken senin ülken vardı.
Hiçbir şeyi, özlediğin şeylerden daha çok sevemezsin.
Hiçbirimiz, hayalimizdeki insanın hayalindeki insan değiliz sanırım. Bu geç kalışların başka açıklaması olamaz çünkü.
Hissedilir mi enlem farkı? Adam kadından uzaktaydı. Mesafeyle ilgili teknik bir problem. Bir şekilde üstesinden gelinebilecek bir şey. Kadın ise adama uzaktı. Coğrafi uzaklıkla ilgisi olmayan metafizik bir problem. Kolay kolay üstesinden gelinemeyecek bir şey.
İçimde herkesten gizlediğim küçücük bir çocuk saklı. İster tut elinden büyüt, istersen de öldürelim beraber. Ama ne olur onu kandırmaya kalkma.
İçimden geçenleri bilse koşup boynuma sarılır. Oysa sadece anlatabildiğim kadarını biliyor. Anlatabildiğim kadarını. Anlatabildiğim kadarıyla ne yapılabilir? Birer çay içilebilir belki.
İşim gücüm sen ol benim. Ben seninle çok güzelim.
İsteyenler ağlarlar. Gönlünden geçirenler, hayalini kuranlar, uykusu kaçanlar, aşkından yananlar, yarasından nefesi kesilenler ağlarlar. Bunca hale düşüp de güç yetiremeyenler ağlarlar.
İyi kitaplar dışında kimse elimden tutmadı.
Kafamda susmaları için yalvardığım sesler var.
Kendimi dahi anlamına gelende gibi hissediyorum. Diğerleriyle bitişik durduğum zaman huzursuzlanıyor, sırıtıyor, eğreti gibi duruyorum. Benim ayrı yazılmam lazım; kimselerin yanına yakışmıyorum.
Kimse kimseyi anlamaz, kimse kimseyi yeterince dinlemez, sadece ve sadece dinler gibi görünür ve sıranın bir an önce kendi anlatacaklarına gelmesini bekler.