Aret Vartanyan Sözleri
Nefes almak yaşamak demek değildir!
— Aret Vartanyan
DiğerAret VartanyanSözleri
Oysa ne kadar çok yaşamımızı dışarıya bağlıyoruz. İnsanları değiştirmeye çalışıyor, her şeyin bizim istediğimiz gibi olmasını istiyoruz. Her insanın da bizim gibi arayışları, korkuları, hayalleri, gelgitleri olduğunu görmezden geliyoruz.
Sen başkalarını sevebildiğin kadar başkalarının sevgisini hissedebilirsin. Çevrendekilerin seni ne kadar sevdiği aslında senin onları ne kadar sevdiğindir. Sevgi karşındakini özgür bırakmaktır. Biz elimizde olsa çivilerle, iplerle sabitleyecek, sadece beni yalnızca beni sev diyeceğiz.
Seni en çok yoran çevrendeki insanların samimiyetsiz yaklaşımları. Memnun ettiğin sürece yüzüne gülümseyen, onların istediği olmadığında ise sana sırtını dönenler. Hepimizin ihtiyacı olan her koşulda yanımızda olduğunu hissettiğimiz işler, dostlar, akrabalar.
Sessizliğim kabullenişim değil, vazgeçişimdir.
Sevmediğin, istemediğin, sabahları uyanmaktan mutlu olmadığın bir insanla beraber olmak kendine tecavüzdür. Kendini böyle hisseden bir insanı ilişkide kalmaya zorlamak da karşındakine tecavüz olur.
Üç maymunu oynamaktansa olduğumu yaşar, inandığımı söyler, varsa bedelini de öderim.
Ya gerçekten yaşa ya da sadece nefes alarak yaşıyormuş gibi yaptığını kabul et.
Yalnızlık düşmanın değil, ihtiyacın olan... Kendinle kalmak, yalnızlığın farkında olmak, içinde bastırdığın duymazdan geldiğin onlarca sesin yüzeye çıkışı. İşte o anlarda anlarsın aslında neyin eksik olduğunu nerelerinin kanadığını. İşte bu anlarda güçlenirsin, büyümeye başlarsın.
Yaşam, yaşayarak öğrenilir. Duvara çarpa çarpa, düşe kalka. söylenerek, hayat hakkında tecrübesiz bilgelerden ve sihirli değnek arayarak değil. Kimse ve hiçbir şey sana senin hayatını veremez.
Yaşamda kendin olarak ödeyeceğin hiçbir bedel, kopya bir hayatı yaşarken ödeyeceğin bedelden daha ağır olmayacak.
Yürüdüğün yollar hep aynı yere çıkıyorsa, yeni bir yol bulmak için gitme zamanı.
Zamanım dolup gittiğimde geriye bırakabileceğim tek şey yüreklere çizdiğim izler olacak. Belki de sırf bu yüzden gerçek olmayan dünyanıza insan eliyle yaratılan yalanlarınıza ait değilim.
Zengin, güçlü, havalı, ünvanlı, yakışıklı, güzel, nüfuzlu veya bilmem ne olman hiç ilgimi çekmiyor. Ben önce 'insan' olabilmişmisin ona bakıyorum. Yoksa gerisi hikaye kalıyor.
Acıdan kaçmak, sadece acıyı derinleştirir. Er ya da geç yaşayacağın sonu, yüzleşmeyi erteledikçe acıyı büyütüyorsun. Yapman gerekeni yap ve bitsin. Ertelemek hiçbir şeyi değiştirmeyecek, belki de kötüleştirecektir.
Belirsizlik yorar insanı. Cesaretini topla ve sonuçtan korkmadan yapman gerekeni yap. Ne yaşarsan yaşa belirsizlikten daha az yorar.
Ben bedenine değil içinde olana aşığım; testiye değil, taşıdığı suya ihtiyacım olduğu gibi.
Bilirim herkes yalnızdır ama kaçar durur bu gerçeğinden. Günün sonunda iki kişi de girse yatağa, uykuya dalarken yalnızlığınla yüzleşirsin. Ki bu kötü değildir. Bozkır kurdu sever yalnızlığını. Kalabalık, gürültü, zaman öldüren can çekişmeler sıkar canını.
Duygularını tutma, duygularını saklama. Paylaş. Muhatabınla doğrudan ve olduğu gibi. İmalarla değil, net olarak sanki bir çocuğa anlatır gibi ifade et.
Emile Zola'nın Meyhane romanında dediği gibi, insanın alışamayacağı hiçbir şey yok. Alışıyoruz, ama çok şey kaybediyoruz. Kendimiz, kendimizi böyle tüketiyoruz.
Farklılıklara saygı duymayanların ne yaptıklarına ne de ürettiklerine ilgim yok. Egosunun pençesinde savrulanlarla ise top yekün işim yok. İnsanlar ölürken, acı çekerken, farklılıklar zihnin zindanlarına terkedilirken, yapmacık hayatlara kumdan kalelere yerim yok. Gerçek ol.
Geçmişin izleri silinmeden geleceğe bakılmıyor. Hele ki en yanındakiler bile geçmişini önüne getirmeye, yeni bir sayfa açmana izin vermiyorken.
Hiç bıkmadan ne yapman gerektiğini, nasıl yaşayacağını ve kim olacağını sana anlatıyorlar. Birçoğu senin gerçeğin bile değil. Sana gösterilen dünyanın gerçek olmadığı gibi.
İçinde çıkmak için fırsat kollayan o kadar çok duygu var ki, oldukları yerde çıkarttıkları gürültü bile seni yormaya yetiyor.
İncittiğin ruhun atabileceği tokadın, yaraladığın yürekten alacağın 'ah'ın gücünü tahmin bile edemezsin.
İnsanoğlu neyin eksikliğini yaşıyorsa onu abartıyor ısrarla.
Kendi kulvarımda yürürken, yandaki kulvarlarla kendimi kıyaslamaktan vazgeçtiğimde ne komşunun tavuğu bana kaz gözükür ne de komşunun tavuğunun kaza dönüşmesinden rahatsızlık duyarım.
Kendini gerçekten seven insanın kendini övmek, ispatlamak, gösteriş yapmak derdi yoktur. Bunlar farkedilme, onaylanma, ikna etme ihtiyacı olduğunda ortaya çıkar.
Kendini güçlü, mert, delikanlı sanan erkekler; uçkurlarının emrinde o kadar acizdirler ki. Ezik olabilecek ya da insanlıktan çıkabilecek kadar.
Korkarak ürkek yaşıyor sonra da bunun için kendimize çok ama çok kızıyoruz. Çünkü, o korkak, o başarısız, o aciz sergilediğimiz kişilik her neyse o olmadığımızı, ondan fazlası olduğumuzu biliyoruz.
Ne bugün kazananlar edebiyete kadar kalacaklar, ne de kaybedenler. Her şey gelip geçici... Yeter ki yüreğinde kaybetme, yeter ki zihninde kabullenme sürekli kaybeden olacağını.
Nefes almak yaşamak demek değildir!