Ayşe Kulin Sözleri
Bir insanın bedeninin yatağa bağlı kalması mı daha korkunçtur, yoksa ruhunun dört duvar arasına düşmesi mi?
— Ayşe Kulin
DiğerAyşe KulinSözleri
Bir kadının en büyük kabusu sevdiği adamın, onu aşık eden hareketlerini yapmayı bırakmasıdır.
Bir kadının sana aşık olduğunu şuradan anlarsın; seni koklayarak öper.
Bir kızın en sevdiği şarkıyı iyi dinleyin, çünkü orada tüm söylemeye korktuğu şeyler gizlidir.
Birgün biri çıkar karşına ve sen gidene şükredersin.
Birini çok sevdiğinizde, dünya'daki herkes ona yavşıyormuş gibi hissedersiniz.
Dinimiz bir yandan intiharı lanetler, bir yandan da ölümün insanı rahmete, huzura kavuşturan bir düğün gecesi olduğunu yüreğimize kazır! Ölümü özendirir! Özletir!
Dünyanın en güzel hissi, birinin yüzündeki gülümsemenin sebebi olduğunu bilmektir.
Ey insanoğlu, ne onulmaz bir mazoşistsin sen, koyduğun kurallarla sadece kendini incitiyorsun!
Fırından yeni çıkmış ekmek gibidir yeni basılmış kitap. İştah açıcı, mis kokulu. İnsanın yiyesi gelir.
Güzel bir kızın ihtiyacı olan tek şey; Çirkin şansı'dır.
Hangi yöne sapmam gerektiğini bilmiyordum,yolların her birini hava kararmadan deneyecek gücüm de kalmamıştı, vaktim de.
Hayatımın güzel günlerini senin eksikliğini hissederek ve seni özleyerek yaşayacağımı biliyorum. Buna katlanmayı öğrendim. Acaba büyümek bu mu?
Hayatta gri renkler vardır. Hiçbir şey siyah beyaz değildir. Hele sevgiler hiç değildir.
Hep aynı hatta gidip gelen bir kara trendim artık, ne mutlu ne de mutsuz! Herhangi biriydim, beklentisi, amacı, hayali olmayan. Sokaklarda mevsimleri, ağaçları, kuşları görmeden telaşla yürüyen binlerce kişiden biriydim ben.
Her insan kendi romanını, kendi ruh haline göre okur.
Her sevginin içeriği farklıdır.
İnsan başına gelmeden bilemiyor ama her musibet, dayanma gücüyle birlikte geliyor.
İnsanlar kaldıramayacakları acıları hatırlamak istemedikleri zaman, bilinçaltına itiyorlar, hiç olmamış gibi yapabiliyorlar.
İstediği kadar güçlü olsun, bir erkek tarafından korunmak, bir kadının her zaman hoşuna gider.
Mantıksızlık ve inat erkeklere mahsustur. Biz kadınlar akıllı olmak zorundayız ki, o sivri akıllı erkekleri idare edelim.
Mutsuz olmaya alışmışım bir kere. Tıpkı sigara gibi kötü bir alışkanlık mutsuzluk; tuhaf bir keyif veriyor tiryakisine, hayatını sinsi sinsi yiyerek, damarlarını tıkayarak öldürürken.
Ne güzeldir, anne ve babanızın hala çaldığınız kapının arkasında ya da hattın öbür ucunda olması.
Ne yazık ki bütün acı ve heyecanlar kavuşmanın ardından biter, bıkkınlık o anda başlar; bu hep böyle ama biz daima istisnai vaziyetlere inanır, bekleriz, böylece kendimizi aldatırız.
Ölüm gibi bir şey hayata küsmek. Hatta ölümde bir başka hayata geçiş umudu bile taşıyabiliyor insan, yaşarken yaşamdan vazgeçmek. Üstesinden gelinir gibi değil.
Ruhu ölmüş biri, sevmeyi becerebilir miydi? Ancak, bunca yıldır sevmeye alıştığından, alışkanlıklar da insanda yer ettiği için, seviyor zannedebilirdi belki.
Siz uyursunuz bütün gece, ben bir ilmik daha atarım gecelerden gecelere.
Uyumak iyiydi çünkü bir nevi ölüm gibiydi uyku. Dünyayla irtibatı kesmekti, unutmaktı, rüyalara sığınmaktı.
Vakitsiz birer ölüm sanki geceler. Bir bakımlık Ay düşüyor herkesin payına. Ve hiç dönüp de soran olmuyor, Eklenen hangi düşler, bir sonraki sabaha?
Yorgunum! Önce gerçeğimi kendime kabul ettirirken yoruldum! Sonra gizlerken. Daha sonra yüzleşirken. Kendim olmaya hakkım olduğunu anladığımda. Kendimle barışırken. Gerçeğimi başkalarına kabul ettirmeye çalışırken. Benim gibi binlerce, on binlerce insanın var olduğunu öğrenirken.
Acı çekmenin türleri, çeşitleri ve Allah'ın da bir bildiği vardı ki, her kula en azından bir acı mutlaka düşürüyordu. Birgün kaçınılmaz olarak benim de sevdiklerime vereceğim acıyı düşününce ürperdim, bana biçilen kaderde, şairin dediği gibi, 'tersine akıyordu hep içimin ırmakları'.
Acılar bile, özgür ortamlarda çekilmeliydi.
Acılar sabırsızdır, kolayca eskirler sanırdım, bir türlü almıyor aklım nasılda yanılmışım.
Aşk aynen yazıldığı gibidir: Sesli başlar sessiz biter.
Ayrıca, esas aşk, has aşk, olgun çağda gelendir ki, vurgun yemiş gibi olur insan, feleğini şaşırır.
Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum. Yoksa böyle olduğum da mı gelir bahar. Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var.
Ben boşuna nefes tüketmişim. Sen bari tüketme. Çünkü kimse karşısındakini dinlemiyor, insanlar doğrularını ve yanlışlarını kendileri bulmak zorundalar.
Ben de kalkıp gitmeliyim buradan. Anıların arasında dönüp dolaşacağıma, ayağa kalkmalı, silkinmeliyim. Torbamı, çantamı toparlayıp yollara düşmeliyim evime doğru. Penceresinde kimsenin yolumu gözlemediği, bir kedinin dahi beni beklemediği evime gitmeliyim.
Benimle onun arasında kaldıysan, onu seç! Çünkü gerçekten sevseydin, beni seçenek yapmazdın.
Bir insanın bedeninin yatağa bağlı kalması mı daha korkunçtur, yoksa ruhunun dört duvar arasına düşmesi mi?