Bilge Karasu Sözleri
İnsanlar artık yalanan ağızlar, pençeler arıyor insanların yüzlerine, ellerine bakarken.
— Bilge Karasu
DiğerBilge KarasuSözleri
Kendimi bir ona göstereceğim. Ondan sonra öleceğime göre önemi kalmaz. Bir ona göstereceğim, çünkü, bir yerinden yırtılmamış bir gizliliğin de tadı yoktur.
Kitaplardan ve ayraçlardan ve bardak altlarından ve kedilerden ve gündüzlerden ve gecelerden ve yerlerden ve göklerden başka kimimiz kaldı?
Kopmak, bağlanmak kadar doğal değil mi?
Mutluluk, belki mutsuzluğun, belki umutsuzluğun kabul edilmesi anlamına gelecek.
O dillerin üzerinde dünyaya bakmasını unutmamış bir çift göz varsa, söylenenler de biraz değişik oluyor.
Okur kitap arar ama, kitabın da okuru bulduğunu ben çok gördüm.
Ölüler her şeyi bilir; öğrenmenin yolu da ölmektir.
Oysa bir şeyler kurmak için inanmalı insan. Her şeyden önce, inanmalı.
Sonra başka bir konuşma yaklaşıyor.İnsanın bildiği bir dilde konuşulduğunu anladığı halde ne söylendiğini hiç seçemediği durumlardaki gibi.
Tükenesiye konuşmanın mümkün olabileceğini düşünmemişti, böyle bir şey olabilir deselerdi inanmazdı o güne değin.
Tümcelerin hepsi, günlerin, yılların, gezilerin, denizlerin, inançların, ölümlerin, kaçışların hepsi belki burada biter, bitmeli.
Varlığına alıştığım bir nesneden kopmak güç gelebilir. Yaşamak, pek çok şeyden kopmasını öğrenmektir de.
Yanlışlar alışkanlık, alışkanlıklar yanlış olunca daha mı kolay yaşanır sanki yanlışlığın alışkısını bile bile
Yavrularım, karşınıza tören giysimle geldim, çünkü bir cenaze kaldırmamız gerek. Gerçekte iki cenaze. Ömrümünki ile sizlerinkini.
Ama arada bir, inanılmaz şeyler de oluyor; olmasa, umut diye bir şey kalır mıydı zaten?
Aşırılıklarında kendisine dokunulmayacağını bilmek, kişiyi, eylemlerinin büsbütün azgınca olmasına götürür.
Bir dili bilmek dendiği zaman, o dilde düşünebilmektir usuma gelen.
Bir şeyi anlayabildiğimiz sürece ona yenilmenin sözkonusu olamayacağını çok düşünmüşümdür.
Biraz gizemli, biraz şiirli bir şey göster insanlara; unuttukları, gömdükleri duyguları, duyarlıkları, içlilikleri biraz kışkırt; ne zamandır geride bıraktıklarına inandıkları birtakım çocukluk korkularını, kaygılarını, çekingenliklerini karıştırıp bulandır; ondan sonra da istediğini yaptır onlara.
Biz kendimizi bir şeyler sanıverdik işte.
Bu kentte, sokakta gezen herkes şemsiye kullandığı için, dışarıdayken de şemsiyeler hiç kapanmadığı için, ana caddelerde adam boyunda bir dalgalı örtü gerilmiş gibi olurdu yerle gök arasında.
Bunları yazmakla çıldırmaktan kurtulunur mu?
Denizi öylesine severdi. Gider çakıllara uzanır, denizin yüzünde gerinir, sularda kulaç atar, kumlarda yatardı sere serpe. Yaşamak demek, yazsa denize gitmek, kışsa deniz aylarını beklemekti ona göre.
Doğrusunu söylemek gerekirse, kendi düşüncelerimi değiştirmek durumunda kalabileceğimi düşünüyorum da, karşımda olanların bir gün benim düşüncelerime yaklaşabileceklerini hiç umamıyorum.
Hangi ayna kendimizi gösterecektir bize? Sürekli bir yürüyüş içinde gibiyiz, bir lunaparkın eciş bücüş görüntü veren aynaları arasında.
Hep yarım işler, yarım bir yaşam; vara vara vardığım sonuçlar, bunlar.
Herkesi aldatmış, aldatmağı iş edinmiş bile olsak, kendimizi aldatmamak gerekmez mi?
İnsan çok dayanıklı bir yaratık. Genellikle öyle. Kimi zaman da bir hiç onu yere serebilir, biliyorum.
İnsan okumaya meraklıysa, birçok kitabı okumak ister, alır (edinir).
İnsanlar artık yalanan ağızlar, pençeler arıyor insanların yüzlerine, ellerine bakarken.