Erich Maria Remarque Sözleri
Ateş deryasından geri gelir gelmez danslar tertipleyen birliklerin pırıl pırıl sevinci üzerine gazete haberleri hep laf! Bunu neşeli olduğumuz için değil, neşeli olmazsak mahvolacağımız için yapıyoruz.
— Erich Maria Remarque
DiğerErich Maria RemarqueSözleri
Binlerce senenin medeniyeti, bu kan sellerinin akmasına bile mani olamadıktan, bu yüz binlerce işkence zindanını kapatamadıktan sonra, bütün o yazılanlar, hepsi boş, hepsi yalan olsa gerek.
Bir emir bu sessiz kişileri bizim düşmanımız yaptı. Bir emir onları dostumuz yapabilirdi. Hiçbirimizi tanımayan birkaç kişi,herhangi bir masanın çevresinde toplanıp bir yazıyı imzaladılar.
Biraz daha uyuyabilseydik, savaş pek o kadar da berbat gelmeyecekti.
Biz aile içinde öyle fazla şefkate alışık değilizdir. Derdi günü çalışmak, çile çekmek olan fakirlerde görülmez böyle şeyler. Onlar şefkati öyle anlamazlar, hem bildikleri bir şeyi ikide bir açığa vurmaktan hoşlanmaz onlar.
Bizler tehlikeli birer hayvan olduk. Bizim yaptığımız savaşmak değil, mahvolmamak için savunmak.
Bu ömür onu bırakmakta.
Çünkü şu kadarını öğrendim ki, insan siperde büzüldüğü süre çok şeye katlanıyor, ama sonradan bunları düşünmek öldürebiliyor.
Dermansız ve bitkiniz. Hiçbir dayanağımız yok. Salt, bizden daha zayıf, bizden daha bitkin ve çaresiz kişilerin varlığını bilmektir bize gayret veren.
Dövüşmek değil yaptığımız. Yok olmamak için kendi kendimizi savunuyoruz.
Göz denilen şu iki küçük noktada öyle yürekler acısı bir anlatım var ki, insanın parmağı ile örteceği geliyor.
Hayata devam edebilecek kuvveti yeniden toplayabilmek için çabuk unutmayı bilmek gerekirdi.
İki yıl süreyle kurşun sık ve el bombası fırlat, sonra da bir çorap çıkarır gibi bundan vazgeçiver.
İnsan aslında ve her şeyden önce canavar yaratılışlıdır, ancak bundan sonra, ekmek dilimine yağ sürülmesi gibi, üzerine azıcık bir iyilik boyası çekilmiştir.
İnsan dediğin de aslında bir hayvandan ibarettir. Ancak ekmeğe tereyağı sürer gibi biraz edep ve gösterişle hayvanlığını örter. Ordu bu esas üzerine kurulmuştur.
İnsan gözü denilen bir çift küçük noktada bazen ne büyük acılar birikebiliyor!
İnsan sinip kaldıkça dehşete tahammül eder, fakat düşünmeye kalkıştı mı, onu öldürür bu dehşet.
İşin doğrusu, savaş üzerine en aklı başında düşünenler, yoksul ve basit kimselerdi. Onlara göre savaş felaketin ta kendisi idi.
Kırılmadık, alıştık. Başka bazı şeylere katlanmamızı güçleştiren yirmi yaşımız, bu işte bize yardım etti. Ama en önemlisi, içimizde sağlam, pratik bir dayanışma duygusunun belirmesi oldu. Bu duygu, cephede harbin yarattığı şeylerin en iyisini meydana getirdi: Arkadaşlık!
Kızgın ya da keyifli askerler olarak yola çıktık ve cephelerin başladığı bölgeye gelince hayvanlaşmış insanlara dönüştük.
Kör adam eliyle yordamlayarak çatalı buldu, kavradı, olanca kuvvetiyle kalbine doğru bastırdı, sonra da ayakkabısını alarak bütün gücüyle çatalın sapına vurmaya başladı.
Merhamet bir acı değil, başkasının felaketi karşında duyduğumuz gizli bir sevinçtir. Kendi başımıza veya bir sevdiğimizin başına gelmediği için sevincimizden aldığımız rahat bir soluktur.
Mezarlarımıza oturmuş da üstümüze toprak atılmasını bekliyormuş gibiyiz.
Okulda hiç kimse bize fırtınalı, ya da yağmurlu havada nasıl sigara yakılacağını öğretmedi.
Ölenler öldü. Onlara yardım etmemize olanak yok ki! Huzura kavuştu onlar... Bizi nasıl bir sonun beklediğini ise kim bilebilir?
Onlar daha yazışmak ve nutuk çekmekle uğraşırken, bizler gezici hastaneleri ve ölenleri görmekteydik; onlar devlete hizmet fikrini göklere çıkarırken, bizler ölüm korkusunun daha ağır bastığını çoktan öğrenmiş bulunuyorduk. Ama bu yüzden ne fesatçı ne asker kaçağı ne de korkak olmuştuk.
Rüzgar saçlarımızla oynuyor. Rüzgar, sözlerimizle ve düşüncelerimizle de oynuyor.
Sahte olan, yapay olan, asılsız olan hiçbir şeyi düşünemez duruma geldik. Sadece gerçekler var bizim için, şimdi; sadece gerçekler önemli.
Sizlere derim ki; hayvanları savaşa sokmaktan daha büyük bir alçaklık olamaz.
Şu silahlarla üniformaları fırlatıp attık mı, sen benim için Kat ve Albert'tan farksız bir kardeş olabilirdin. Arkadaşım, al benim yirmi yıllık ömrümü de kalk haydi! İstersen daha fazlasını da al! Bu ömrü bundan böyle ne yapacağım, ben de bilmiyorum.
Tablolar geçip gidiyor. Hiçbiri de fazla kalmıyor; gölgeler ve anılar sadece. Hiçlik, sadece hiçlik.
Tam zamanında içilecek bir sigara, dünyanın bütün ideallerinden daha iyidir.
Üniforma demek de birisinin ötekisine hükmetmesi demektir hep.
Acı gerçeklerin ağusu coşkumuzu söndürdü. Her türlü güçlüğü, her türlü yoksunluğu çoktan öğrendik. O kadar ki artık kanıksadık, hatta umursamaz olup çıktık.
Albert Kropp, insan düşününce tuhafına gidiyor, diye sözüne devam etti. Biz ana yurdumuzu korumak için geldik buraya. Fransızlar da ana yurtlarını korumak için geldiler. Peki, haklı olan kim?
Ateş deryasından geri gelir gelmez danslar tertipleyen birliklerin pırıl pırıl sevinci üzerine gazete haberleri hep laf! Bunu neşeli olduğumuz için değil, neşeli olmazsak mahvolacağımız için yapıyoruz.