Gökhan Özcan Sözleri
Su taşlara çarpa çarpa arınır, yeter ki bir gün ummana varacağını aklından çıkarmasın.
— Gökhan Özcan
DiğerGökhan ÖzcanSözleri
Ya sandığımız kadar doğru kişiler değiliz ya da nasıl oluyorsa hep yanlış günlere uyanıyoruz.
Yıllardır görüşmemiştik. Yüzüme bakıp, 'Hiç değişmemişsin' dedi. 'Ama başka her şey değişti' diye karşılık verdim bu tatlı yalanına.
Zulmün sıradanlaştığı, kötülerin yaptıkları kötülüklerden utanmaz hale geldiği karanlık zamanlarda, hiçbir tartışmanın gerçek bir 'haklı'sı olamaz.
'Yakını mı iyi göremiyorsunuz, uzağı mı?' diye sordu doktor. 'Ben bana neyin uzak, neyin yakın olduğunu göremiyorum.' dedim.
Artık seni bırakıp kaçabilirim. Nereye mi? Bilmem. Sen nerede yoksun? Gittiğim her yerde varsın. Nasıl yetişiyorsun bilmiyorum bu kadar yere. Bu bilmediğim şeylerden sadece biri. Senin hakkında bilmediğim şeyleri sayarak bile ne kadar bilgili olduğumu gösterebiliyorum insanlara.
Başkalarına tahammül edemeyişimiz kendimizi kendi sınırlarımız içinde göremeyişimizden. bir parçacık sevebilmek, azıcık da olsa barışık yaşayabilmek adına o kadar büyütüyoruz ki kendimizi, başka herkes az ya da çok değer kaybediyor gözümüzde.
Bir kitap okudum, hayatım değişti. Bir tane daha okudum, yine değişti. Bir tane daha, bir tane daha... Korkarım çok fazla kitap okudum, hiç kendimde değilim!
Bıkkın palyaçoyu anlatmış mıydım size? Bir gün bütün boyalarını kullanıp yüzüne hüznü çizmişti. Nasıl alkışladım bilemezsiniz öyle görünce. Fotoğraf çektirip yüzünü yıkamasını söyledim. Fotoğraf çektirdi ve yüzünü yıkadı. Resim çıktı, hüzün çıkmadı.
Bugün, sürekli bir şeyleri bildiğimizden bu kadar emin olmasaydık; yarın, pişmanlıklara harcayacağımız zamanın bir kısmı bize kalabilirdi.
Dile kemik, zihne fren, insana insaf şarttır.
Dışarıdan bakılınca durgun akıyorum. İçeriden bakılınca, akıntının yedi sülalesini önüme katıyorum.
Dünyanın her köşesini hızla yaşanmaz hale getirenler, bunu bize 'yeni yaşam alanları' açmak için yaptıklarını söylüyorlar. Bütün pencerelerinden ancak karşı apartmana bakılabilen apartmanlar. Bunu gerçekten biz mi yaptık kendimize?
Düşünüyorum, öyleyse bir şeylere canım sıkılıyor yine.
Eğlenmek, vakit geçirmek, ihtiraslarımızın elinde oyuncak olmak için gelmedik dünyaya. Bunun için gönderilmedik. Kendi hakikatimizi aramak, bunun kalp yükünü taşımak için geldik.
Eski çekmeceleri karıştırın arada bir, içlerinde çocukluk resimleriniz, günü geçmiş faturalar ve ne işe yaradığını artık hatırlamadığınız bir sürü ıvır zıvır şeyle birlikte kırık hayallerinizi de bulacaksınız.
Güneş yüzünü gösterdi, kışı özenle katlayıp dolaba kaldırıyor ev hanımları. Sözlerin de çıkmaz sokakları var, ücra köşeleri, tenhalıkları.
Hafızam çok kötüleşti, her şeyi unutuyorum dedi kadın. Çok şanslısın dedi adam, ben sırf unutmayı beceremediğim için içimde bir çöplükle yaşıyorum!
Hayatta neyin değerli olduğuna dair içinde rakam geçmeyen kaç tane cümle kurulabilir bugün!
Her gün sabahtan akşama aşağılayacak, dalga geçilecek, yerin dibine batırılacak, ipliği pazara çıkarılacak insan arayanlar, bir de üstüne kendi insanlıklarını ciddiye almamızı bekliyorlar.
Her suç ortaya çıktığında toplumlar aralarından birkaç kişiyi kurban eder, suçu onların üstüne yıkar ve gönül rahatlığıyla kenara çekilir.
İçinizde derin bir sıkıntı hissettiğinizde sevinin; bu kalbinizin sizden ümidi kesmediğinin işaretidir.
İnsan azala azala büyüyor. Farkına vardığımız yanılgılar kadar hiçbir şey büyütmüyor aslında bizi!
İnsan içinden büyüyebilir, böyledir, bu tabiattadır, sınırlarını zorlarsa gelişir, hem genişler, hem derinleşir.
İnsan, kendi sınırsızlığına inandırıldı ve aç, muhteris, kibirli tanrılar biçmeye kodlandı kendi güdük, kifayetsiz varlığından.
İnsana yazık, çok yazık elbet, ekmek kimilerine bu kadar ucuz, kimine bu kadar pahalı olmamalı.
İnsanın ağır imtihanı önce kendi söylediklerindendir, başkalarının değil. Madem ki insanız; yanlışlığa karşı dosdoğru, kirliliğe karşı tertemiz, karanlığa karşı apaydınlık, çürüyene karşı sapasağlam, kaypaklığa karşı güvenilir olmakla mükellefiz.
İnsanlar koca adamlar gibi konuşan küçük çocuklardır aslında. Gözlerine okyanus doldururlar. Ceplerine gökyüzü.
Kalbi olmayan insan yok dünyada, insanı olmayan kalpler var yalnızca... Bugün parkta yere üç kaşık şeftali reçeli damlatacağım, bütün karınca dostlarım bilâistisna bu müstesna ziyafete davetlidir.
Kendini hiç tartmayan biri, insanlığında neyin eksik, neyin fazla olduğunu nereden bilsin?
Kitaplar suskun olamaz, hiç başlanmamış defterler başarabilir ancak bunu.
Niyazla açılan her avuç, ağzına kadar gökyüzüyle dolar.
Ömür gelip geçiyor' diye oyalıyor herkes kendini. Oysa gelip geçen insanın ta kendisi.
Sen bugün söyleyip kendini iyi hissedeceksin ve yarın her şeyi unutacaksın. Ama her sözünün, her halinin kayda geçtiği bir yer var, unutma!
Son sözü söylerken doğru yerde olup olmadığımızı, ancak söze başlarken nerede olduğumuzu hatırlayabilirsek bilebiliriz.
Su taşlara çarpa çarpa arınır, yeter ki bir gün ummana varacağını aklından çıkarmasın.