Ömer Sevinçgül Sözleri
Bir insan hakkında 'Katiyen hata etmez. Hiç yanılmaz, hep isabet eder' diye düşünen, fikirlerini, yapıp ettiklerini Kitap ve Sünnet mizanıyla tartmak yerine o şahsın görüşleriyle tartan kişi 'insana teslim' olmuş demektir.
— Ömer Sevinçgül
DiğerÖmer SevinçgülSözleri
'Bir kitaptan çok söz ediliyorsa o kitap iyidir' algısı medya ile güdülen sürüye özgüdür. Birey ol, iradeni kullan!
'Bu, haktır' diyene sözüm yok. 'Hak, budur' diyenden korkarım. 'Hak, ben'im' diyenden Allah korusun!
'Dostum yok' diye sızlanıyorsun. Peki, sen birinin dostu olabildin mi?
'Geçecek' derler. 'Geçer' derler. 'Geçti' derler. Geçmez! Geçmiş hiçbir zaman geçmez!
'İbadet' diyorum, 'Sonra' diyorsun. Ey nefsim! 'Yarın'la randevun mu var?
'İnsan' olamadan 'İslam' olanlardan illallah! Beden kötürümse elbise güzel olmuş kaç para!
'İslam' sadece Allah'a 'teslim' olmaktır. İnsana mutlak teslimiyette 'şirk' kokusu vardır.
'Kimsin, necisin, ne istiyorsun?' diye sormak yerine muhatabımızı kendimiz tanımlamayı tercih ediyoruz. Ah kolaycılık!
'Kitab'ı yeryüzünde sadece sen varmışsın da yazılanların yegâne muhatabıymışsın gibi okumalısın.
'Kitap'tan daha önemli bir şey olsaydı Allah insanlara onu indirirdi.
'Kuvvet haktadır' diye yola çıkmışlardı, zamanla güçlerine, servetlerine, sayılarına güvenip 'Hak kuvvettedir' ilkesine uygun davranmaya başladılar. İşte ne olduysa ondan sonra oldu.
'Ne iş yaparsın?' diye sordu. 'Yazarım. Gençler için kitap yazıyorum' dedim. 'Kitapta ne yazıyorsun?' dedi. Ne desem? Baktım laf uzayacak, 'En son hangi kitabı okudun?' dedim. Sustu... Düşündü... Neden sonra 'Yaz, yaz. İyidir. Gençler okusun' dedi.
'Ne yapıyorsun?' dedi. 'Şeytan taşlıyorum' dedim. 'Hani taşların?' dedi. 'Taşlarım, kelimeler' dedim.
'Önümde engeller var' diyordu ama bir yandan da biliyordu ki önündeki en büyük engel kendisidir.
'Seni seviyorum. Sen beni sevmesen de seviyorum. Madem bensiz daha mutlusun, var git mutlu ol' demek zor.
'Tek adam' olma sevdasına kapılanlar meziyetleri, başarıları kendilerine, hataları, kusurları emrindekilere layık görürler.
'Yapabilirim' diye yola çıkıyor, sonra 'Yapamıyorum' safhasından geçiyor, nihayet 'Yapamam' noktasında karar kılıyorsun. Yapma!
'Yazar olabilir miyim?' sorusunun cevabını senden başka kimse veremez. Bunu zamanla kendin göreceksin.
'Yazar olmak istiyorum, ne tavsiye edersin?' dedi. 'Halk Edebiyatı eserlerinden beslen, bol bol türkü dinle' dedim.
'Zamanın ruhu' diyor ki: 'Biz' diyen kazanır, 'ben' diyen kaybeder.
Akıl gerçeği bulmakta yegâne ölçü olsaydı tüm düşünürlerin aynı noktaya varması gerekirdi, oysa her biri ayrı telden çalıyor.
Allah dişleri ve dudakları iki set yapmış, diline geleni söylemeyesin, sözü iki kez süzüp söyleyesin diye.
Allah iki kulak, bir dil vermiş, iki dinleyesin, bir konuşasın diye.
Allah kadirdir, her şeye gücü yeter, fakat aynı zamanda hakîmdir, sonucu sebeplere bağlamış.
Allah tanınmazsa kâinat bir hiçtir, başında bir olmayan milyarlarca sıfırın hiç olması gibi.
Aşırı kötüleme kötüye taraftar kazandırır.
Aşk bencildir, karşılık bekler, ağlar ve ister. Şefkat fedakârdır, verir ama karşılık beklemez.
Aydınlık bir kaynaktan gelir, oysa karanlık kaynaksızdır.
Ayna kirliyse ona yansıyan her nesne kirli ve çirkin görünür. Ruhlar da birer ayna.
Bana kâfirin küfrünü, zalimin zulmünü anlatıp durma, sen neler yapıyorsun onu söyle.
Barışı korumak savaşmaktan daha zor.
Başa gelen her olay bir sınav sorusu. Sonuçlar mahşerde açıklanacak.
Başkasının gözüne girmenin ne önemi var, sen kendi gözünden düşme, yeter.
Baskı yapar, kendi düşüncelerini dayatırsan, beni eritir, tüketir, yok edersin. Bunu göremiyor musun?
Bazen güzel en güzelden daha güzeldir. En güzel için güzeli kenara atma!
Bazı duyguları kelimelere dökme çabası rüzgârı elle yakalamaya benziyor.
Bedeni etkileyen hava, su, ekmek, gıda, yemiş, çerez, uyuşturucu, ilaç, zehir gibi kitapların da ruha etikisi var.
Ben gerçeği söylemek için yazıyorum. Birilerinin hoşuna gider mi, gitmez mi diye düşünenden yazar da olmaz, adam da.
Ben sana 'Ünlü olamazsın' demedim, 'Sanatkâr olamazsın' dedim.
Ben sana nasıl yapılacağını soruyorum, sen bana neden yapılamayacağını anlatıyorsun!
Benim gibi olmanı istemem, kendin gibi olmalısın.
Bilgi kibre sebep olabilir. Bir muhterisin elinde kandırma aracına dönüşebilir.
Bilgin az olabilir ama düşünme meleken gelişmişse, bilgilerini kullanmayı biliyorsan, çok şey bilen ama bilgisini kullanmayı beceremeyen birine oranla daha iyi bir durumdasın demektir.
Bilirsin, istemekle yapmak arasında upuzun bir mesafe vardır. İnsan bir ömür bu berzahta çırpınır durur. Zihin tarihi alınan ama uygulanamayan kararlarla doludur.
Bir derdi, davası, yürek sızısı olmayan, sadece ün ve para için yazan yazarlar da var. Sadece 'edebiyat yapıyorlar'!
Bir dini dışarıdan yıkamıyorsan bir muhteris vasıtasıyla içini boşaltır, başka şekle dönüştürürsün. Bakınız: İsevilik ve San Paul.
Bir duvarla konuşmak fanatikle konuşmaktan daha akıllıcadır. Fanatik düşünmez, kendisine ezberletileni sürekli tekrar eder.
Bir gece vakti aynaya bak ve sor: Ben kimim, ne biçim insanım, nasılım, ne hâldeyim, niçin yaşıyorum, nereye gidiyorum?
Bir gece vakti kaldır başını da yukarıya bak, yıldızlarla süslü gökyüzünü dünya sarayına tavan yapanı düşün!
'Beni anlamıyor' diyorsun. Belki öyledir. Fakat kim bilir, belki de sen kendini anlatamıyorsundur.