Özgür Bacaksız Sözleri
Koku acıtmaz, Ancak onun kokusu sizi yaralar...
— Özgür Bacaksız
DiğerÖzgür BacaksızSözleri
Bazen önemli olan iyileşmek değil, yaralarla yaşamayı göze almak.
Bazı kişilere 'sığındığımız' izlemini vermek, en yanlış hatalarımızdan biridir.
Bazıları yeni insan tanımak istemez, zor gelir, yeni insan da sevmez, ağır gelir. Bazıları karışık düğümlerden, kuşkulardan, soru işaretlerinden uzak durur. Bazıları yorgundur, yalnızlık tatlı gelir.
Bazılarının tek korunağı sabırdır. Sabrı zırhtan güçlü olan, insanların üzerine gitmek boşuna çabadır.
Bilinmeyen müzikler, bilinmeyen insanlar, bilinmeyen rüyalar lazım bazen insanoğluna.
Bir şey feda etmeden, hiç bir şey kazananılmaz, bir şeyler kazanmak için evrene bir şeyler sunmalı insan, bir şiire bir şarap, bir şaraba yılları. feda etmeli dikeni güle,
Bir şeyi sahiplendikçe, onunla çatışma oranı artar.
Bir şeyi unutmak ölüm değil, bir şeyi anımsamak ölüm!
Biriktirmiş yarınlarımızı bozuk para gibi harcadık, mutsuz çocuklar ülkesinde böyleydi, yazgının çağrısına kulak asardık.
Biz böyleyiz, mutluluk için ya bir şans bekleriz ya da bir dilek tutarız, ama bilmeyiz ki mutlulukta iradenin payı sanıldığından daha fazladır.
Biz büyüdükçe kirlendi dünya, arttı insan sayısı, azaldı insanlık. Biz büyüdükçe azaldı hayallerimiz, arttı umutsuzluklar. Ve büyüdükçe kırılıyoruz artık, dur diyemiyoruz kaçıp giden şeylere.
Büyümemde, delirmemde, yalnızlığımda emeği geçen herkesin gözlerinden öperim.
Canımı acıtanlar oldu, hayatımla oynayanlar, rüyalarıma inanmayanlar, zora gelip de bırakanlar, düşlerimle dalga geçenler, başarımı küçümseyenler, gözlerimde iki damla yaş bırakanlar, ama her acı insanın olgunlaşması içindi.
Çaresiz kalmadıktan sonra, özünle başbaşa kalmadıktan sonra, bir geceyi dahi kendi lehine çeviremezsin sevgili tsubasa.
Çayın kalabalıkla arası iyidir derlerdi, ama biz çayı bile yalnız içenlerdendik.
Cevaplamayı felsefe haline getirirsen telefonlar susmaz, mesajlar bitmez, kalabalıklar dinmez, sesler kesilmez. Bazen susacaksın kimsenin senin üzerinde kontrol sağlamasına, giriş -çıkış yapmasına, tasdik ve pohpohlama girişimlerine izin vermeyeceksin, s
Çocukluk çayın dem kısmıdır sevgili tsubasa, büyümekse sıcak suyudur. Dem'e ne kadar su katarsan kat, çayın tadına dem hakim olur. 80 lik bir ihtiyar bile olsan, çocukluk daha ağır basar ruhta. Bu böyledir.
Çocukluk geçmişte kalmaz, çocukluk her zaman insanın içindedir. İçindeki kapıyı açanlar hatırlar, açamayanlar büyümüştür.
Çok acı var ama hepsi kar tanesi gibi, iyi ki birbirlerine değmiyorlar.
Çok geç öğrendim, meğer insanın anavatanıymış çocukluk.
Çözülmemiş olaylar, yüzleşilmemiş olaylar nasır tutar, eski yaralar hiçbir zaman huzur vermez.
Cümlelerdeki harflere saygı göstereceksin, göz kapağına düşen yağmura, kırıntı taşıyan karıncaya, evrene saygı duyacaksın. Bir anlamın var senin. Yanıbaşında olanların bir anlamı var, olup biten her şeyin bir anlamı var.
Daha fazla sessiz olanlar, daha fazla duyanlardır.
Değişmeyi kabul etmeyen, çürümenin mimarıdır, kan varsa Ortadoğu'da, yobazlar bunun mimarıdır.
Duygularını ve güvenlerini bol keseden harcayan insanlar, çoğu zaman pişmanlıkla yetinir.
Geçen zamanla birlikte uzaktakileri yakın kıldık, ama yakınımızdakilere hep uzak kaldık.
Gerçek acı, dışa vurulmayan acıdır. İçinden hiçbir zaman çıkmayan acıdır.
Gerçek her zaman aynı kıvamda can yakmaz, yıllar geçtikce daha çok can yakar, zamanla daha çok, yüzleştikce daha çok, eskisinden daha çok.
Gerçekten yalnız olmak bir köşede acı çekmek değil, durup dağılmak, dağlamak değil, gerçek yalnızlık senden rolünü oynamanı bekleyen toplum içine çıkmak, kurmaca senaryoların içinde kukla gibi kalmak, basit zevklere ortak olmak.
Geride kalmaz hiçbir şey, çıkar gelir anılar, törpülenmiş duygular. Suç, acı, ceza. yeniden, yeniden.
Göz görür ama dikkatle bakmaz, bazen inanır ama sorgulamaz, gözler sık sık sahibini yanıltır.
Gücünü kalabalıktan alandan değil, yalnızlıktan alandan korkun.
Güzel kelimeleri ortaya saçıyoruz, sıcak sözcükleri türetiyoruz, kelimelere hayran kalıyoruz, ama bunca çabaya rağmen, buluştuğumuz yer, bunların arkasındaki sessizlik.
Hayat böyle, birden çıkarcılar, yalancılar, pislikler, arsızlar üstüne üstüne doğru gelir. Baş etme felsefesi otomatikmen devreye girer, seni tanımlayan, güçlü kılan şey de bu olur, onlarla nasıl başa çıktığın.
Her gün yaşanan o korkunç şeylere tanık olmamız biraz da suçlu olduğumuzdan.
Her şey daha önce söylendi evet, ama herkes tarafından değil. Bazıları tarafından.
Hiçbir şeyden tat almayınca, hiçbir şey mutlu edemeyince, daha uzağı görüyor insan, uzaklardaki gerçekliği, yapay ve basit olmayan her şeyi.
Hiçbir zaman olduğumuz gibi değiliz, her zaman mecbur bırakılmış bir haldeyiz.
Huzur denilen şey, ön sırada oturan zenginlerin şakası.
İnsan acıyı hep yoklar, hep kaşır. Dilin, ağrıyan dişi sürekli yokladığı gibi.
Acının çıraklığını yapmadan, huzurun patronluğuna geçiş yapılmaz.
Acıya tepki vermedikçe iyileşmez yaralar.
Ağzını, başını, duygularını, düşüncelerini yeri geldiğinde başka yöne çevirmeyi bilmeli insan.
Anladık ki yaşamak, zor zamanlarda yalnız kalmaktır, ansızın kopan fırtınalara yakalanmaktır, alıştığımız şeylerle savaşmaktır, ve anladık ki yaşamak, kendi derdimizi içimize gömmektir.
Ansızın, bir anda kendini yaralar insan. Bir dalış, bir boşluk, bir şarkı mırıltısı.
Asla iyileşmeyecek çocukluk yaraları vardır. Her zaman hayatınızın bir köşesinde dururlar.
Başkalarını değiştirme, kendini de değiştirme, bırak her şey olduğu gibi kalsın, bir şeyin güzelliği özündedir, değişiminde değil.
bazen bir acıyı ömre, bir ömrü nefse.
Bazen düşüncelerini engellemeye çalışırsın, düşüncelerinin ne kadar ürpertici, ne kadar pis ve adi olduğunu görürsün. Çok iyi de yaparsın.
Bazen insanlar kadar paragraflar da anlamsızlaşır. Hiçbir sözcük seni anlamaz, anlatamaz, yazdıramaz. Çaresiz bırakırlar seni, suskunluğa terk edersin kendini. Sonra biraz daha acı çekersin, hüzün çuvalına eklersin bir şeyler, tekrar yazmaya kalkarsın ve