Stefan Zweig Sözleri
Akıl her zaman yalnızca düzenleyici bir güçtür; ama hiçbir zaman tek başına yaratıcı bir güç değildir; asıl üretici yan, gerçekten de hep bir deliliğin varlığını şart kılar.
— Stefan Zweig
DiğerStefan ZweigSözleri
Alçak ruhlu insanlar, bir prensin muazzam bir talihi olmasını hoş görürler de, kendileriyle zincire vurulmuş kimselerin en ufak bir hürriyet etmesini hazmedemezler.
Ama o andan beri biliyordum ki, insanın vicdanı hatırladığı sürece, hiç bir hata unutulmuş değildir.
Ateşli bir arzunun ani gerçekleşmesi kadar kuvvetle içten duyuşunuzu allak bullak eden bir şey yoktur.
Az anlamak ters anlamaktan iyidir.
Bahtsızlık, insanı alıngan, acı çekmek insafsız yapar.
Bastığınız bir karış toprağa vatanım diyemedikten sonra yaşamak neye yarar.
Bela aslında hiçbir zaman bir karakteri değiştirmez, onun içine zorla yeni unsurlar sokmaz; yalnızca, çoktan var olan yönleri geliştirir.
Bilinç onun farkına vardığı ana kadar hiçbir suç unutulmaz.
Bir insan kendini ne kadar sınırlarsa, öte yandan sonsuza da o kadar yakın olur; işte böyle görünüşte dünyadan kopuk yaşayanlar, özel yapıları içinde karınca gibi, dünyanın tuhaf ve eşi benzeri olmayan bir maketini kurarlar.
Bir kişi kendisinden başka her şeyden kaçabilir.
Bir tek saatin kaybettirdiği şeyi, bin yıl geri getiremez.
Birini aldatan ötekini de aldatır.
Birisi barışı başlatmalı, tıpkı savaşı başlattığı gibi.
Bize hiçbir şey yapmadılar, bizi tümüyle hiçliğin içine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi yeryüzünde hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz.
Bu hemen hemen bütün devrimlerin sırrı ve liderlerinin trajik yazgısıdır: Hiçbiri kan sevmez ancak kan dökmek zorunda kalırlar.
Bütün dostlarımı selamlarım! Umarım, uzun gecenin ardından gelecek olan sabahın kızıllığını hala görebilirler! Ben, çok sabırsız olan ben, onların önünden gidiyorum.
Bütün yalnızlar gibi özgür ve bütün özgürler gibi yalnız.
Büyük insanlar daima itilir, dışlanır ve yalnızlığa mahkum edilir.
Büyük insanlar hayranlık duyar; ama belli bir mesafeden; çünkü yakınlığın iyi olmadığını düşünürler.
Çünkü iktidar Medusa'nın yüzü gibidir, ona bir bakan, bakışlarını bir daha başka yöne çeviremez, büyülenmiş, bağlanmış gibi kalır. Yönetmenin ve emir vermenin sarhoşluğunu bir kez tatmış olan,bir daha vazgeçemez ondan.
Dünyada bir şeyi yarım söylemek ya da yarım bırakmak kadar kötü bir şey yoktur. Her kötülük bu yarım işlerden çıkar.
Dünyanın en önemli şeyi, insanın kendi kendisi olmayı bilmesidir. İnsanı soylu kılan, makam, kanın ayrıcalığı, yeteneği değil, kişiliğini korumayı ve kendine özgü biçimde yaşamayı başarma ölçüsüdür.
Dünyayı değiştiremiyorsan dünyanı değiştirirsin. Hepsi bu.
Eğer kendini satacaksan en azından iyi bir ücret almalıydın.
Eğer rüzgar ayakkabılarımızın hemen ardından bizden kalan son izleri de yok edecekse, neye yarardı yaşamak.
Elması parçalayabilirsiniz, inceltebilirsiniz, ama içine giremezsiniz.
En içten hisler karşısındakine anlatılmadıktan sonra ne değer taşır ki?
Evrende, her yerde ve sürekli ve sürekli hiçlikle çevriliydi insan, boyuttan ve zamandan tümüyle yoksun boşlukla.
Felaket,yüzüne kapı kapansa, bir başka kapıdan sokulmasını bilir.
Gerçek doktor, her hasta ile yaşayıp ölendir.
Gerçek güçlülük, kendi gücünün sınırlarını iyi bilmektir.
Gözler az gördüğü, kulaklar az duyduğu ölçüde hayal gücü artar.
Herkesin bu derece birbirine benzediği bir toplumda, yalnızca anormalliğin bir değeri vardır.
Hiçbir düşünce, tek başına gerçekliğin bütününü oluşturamaz; ama her insan, başlı başına bir gerçektir.
İçimdeki bir şey haklı çıkmak istiyordu ve savaşabildiğim tek şey içimdeki bu öteki bendi.
İnsan faydasız olmadığını anladığı zamandır ki, hayatı az çok mana kazanır.
İnsan kendisine yardım edilmesini istiyorsa, lafı dönüp dolaştırmamalı ve hiçbir şey de gizlememeli.
İnsan, kendisini dış evrene bağlayan halatın kopmuş olduğunu ve o sessiz derinlikten hiç bir zaman yukarı çekilmeyeceğini ayrımsayan bir dalgıç gibi.
İnsanı çıldırtana kadar boşlukta dönüp duran hep aynı düşüncelerin insanı nasıl yiyip bitirdiğini ve yıktığını kimse kimseye anlatamaz.
İnsanın düşünüp bulduğu oyunlar içinde rastlantının her tür despotluğundan soğukkanlı bir şekilde uzaklaşan ve zaferin yalnızca akla ya da daha ziyade aklın yeteneğinin belli bir biçimine veren yegâne oyundur satranç.
İnsanın gerçekten hissettiği bir yakınlık duygusu, istediği zaman prize sokacağı yahut çıkaracağı bir elektrik kontağı değildir ve başka birinin kaderiyle ilgilenmek, özgürlüğümüzün bir parçasını da elimizden alır.
İnsanın kendini anlayabilmesi için yalnızca kendini gözlemlemesi yeterli değildir. Yalnızca kendi göbeğine bakan dünyayı göremez.
İnsanın vicdanı hatırladığı müddetçe hiç bir hata unutulmuş değildir.
İnsanlar fırtınalardan sonra bitkilerde olduğu gibi daha taze, daha canlı görünür.
İnsanlar her zaman kendilerine en yabancı olan şeye hayran olurlar.
İnsanlar, büyük bir hayranlık duydukları ve kendisinden pek çok şey bekledikleri bir adam tarafından sinsice aldatıldıklarını görünce, onu asla bağışlamazlar.
İnsanlar, kendilerine haftalarca, aylarca korku salan birini, belirsizlikle ruhlarına zarar veren ve isteklerini felç eden birini affetmezler.
İnsanoğlunun düşünüp bulduğu oyunlar arasında, rastlantının her türlü despotluğuna karşı koyan ve zafer kupalarını yalnızca akla ya da daha çok tinsel yeteneğin belirli bir biçimine veren tek oyun.
Kararlarımız, kabul etmek istemesek de büyük ölçüde sosyal konumumuzla sağladığımız uyuma ve çevreye bağlıdır. Düşüncelerimizin büyük kısmı genellikle önceden edinilmiş izlenimlerin ve etkileşimlerin doğal bir sonucudur.
Akıl her zaman yalnızca düzenleyici bir güçtür; ama hiçbir zaman tek başına yaratıcı bir güç değildir; asıl üretici yan, gerçekten de hep bir deliliğin varlığını şart kılar.