Şükrü Erbaş Sözleri
Uzun sustum, ey durmadan konuşanlar. Geçmedi üşümem, ben bir aşkın kar yağışından geliyorum.
— Şükrü Erbaş
DiğerŞükrü ErbaşSözleri
Eskiden her konuda konuşurdum istekle bir geniş gülümsemeyle dinliyorum şimdi..
Ey gitmek... Sesin kısık, bunalmış güzelliğin, hangi yüreğe girersen gir, ülken yok senin.
Ey insan ömrünü dolduran biçimleyen duygu Hüzün müdür her vakit mutluluğun bir yüzü?
Farkında mısınız bilmem, kimse kendi acısını bile duymuyor artık.
Geceler bitti. Yolculuklar bitti. Yeni yerler, yeni sabahlar bitti. Senden önceki haline döndü kalabalık.
Gelişin hayata bağlıyor beni, anlıyor musun? Zaman yarat ve uğra.
Gittiği en büyük uzaklık evinden işi olanlara, ne aşk, ne özgürlük, ne barış anlatılabilirdi.
Gizemli bir suskunluğun dargın diliyim. Kan gülleri büyütürüm sabır saksılarında.
Gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi? Kim ne diyebilir ki?
Gün olur, onuru güzel çocuk. Acı da yakışır insanın yüreğine.
Güneş değil, inandım. Serçeler başlatıyor sabahı.
Hangi acıyla yaprak dökersek dökelim, insan kendini seveceği bir dünya buluyor.
Hayalin, gerçeğe değdiği yeri seviyorum.
Hayat dolduruyor her boşluğu kendince bir başka başlangıçla tutuşmak üzere yeniden pembe üflemeleriyle bir ince soluğun soğuyor acılar bile.
Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar? Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu?
Herkes Türküsünü elbet kendi sesiyle söyler! İnsanın dili boynuna kement olur mu?
Herkesin gerçeği kendine acı. Herkesin acısı kendine biricik.
Hiçbir sevgi tutsaklıkta yeşermez. Eşitlik özgürlük ister.
İnsan bir mendille gezmeli hayatı, ne zaman ağlayacağı bilinmez ki.
İnsan sevmezse eve gelir. Gider aktarlara bakar. Yarasına biraz uzaklık basar. Küçük dükkânlarda uzun konuşur. Bin çeşit önlem geliştirir. Gökyüzü çoktan inmiştir yere. Zamansızdır. Seslerden üşür. İnsan sevmezse mezarını küçük düşürür.
İnsanı yalnızlığın hazinelerine götüren bir arınmadır sevmek. Yalanın kirlettiği bir yüreği yağmur sularıyla yıkamak, sonra da içtenliğin rüzgârıyla durulayıp iğde kokularına sarmaktır.
İnsanın acısını, insan alır.
insanın zamana karşı biricik şansıdır aşk. Onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını.
Kalabalığın uyumuna inat, hayalin gerçeğe değdiği yeri seviyorum.
Kalktım yürüdüm elimdeki çaresiz soruyla. İnsan neden hep sona bırakır kendini?
Kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada, söz, boşluğu dövmekten başka ne işe yarar ki?
Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum.
Ne kadar uzaksa bir felaket sizden, o kadar mutlusunuz, unuttunuz başkalarının acısını duymayı.
Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı? Kadınlar gittikçe daha güzel.
O bana dedi ki; İnsanın çocuklardan öğreneceği çok şey var. Düşmeyi göze almadan binilmiyor salıncağa.
Ölerek değil yaşayarak çoğalmak istiyoruz.
Ölümü bilerek nasıl yaşar insan, geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün acıların anasıdır, de.
Ömrüm, ah benim ördükçe sökülen, yakasız kolsuz hırkam.
Alnından öptüğüm yerde ülkemsin, ağzından öptüğüm yerde, kadınım.
Anlamakla katlanmak arasında tükendim.
Ayrılık ne biliyor musun? ne araya yolların girmesi, ne kapanan kapılar, ne yıldız kayması gecede, ne güz, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katarı gökte... İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık.
Ben ona gittikçe soğuyan zamanlarda sıcacık bir sığınak olayım istemiştim. İnsanlar içinde üşüdükçe, güvenle gelebileceği.
Benim en güzel düşlerim içimde kaldı.
Bilene ağıt gibi oturur, bir kadının gamsız gülmesi.
Biliyor musun, hoyratlık değil de incelik yakıyor canımı.
Biliyorsun ya susarak yaşamak zorundayım seni, bu yüzden gecelere ve sözcüklere bölüyorum ağırlığını.
Bir kapı önündeyim. Girsem suç, gitsem ayaz.
Bir yere gitmeden; Gelecek birisini bekliyordu herkes.
Biz bir kentten gideriz kent boşalır, bir evden koparız ev küçüldükçe küçülür, bir insandan ayrılırız dünyanın en büyük yabancısıdır.
Bunalıyoruz çocuk, bunalıyoruz. Biçim veremediğimiz şeylerin biçimini alıyoruz.
Büyüklerin bunca uzun yaşadığı bir ülkede, bir onur dersi midir çocukların ölümü?
Canı cehenneme rahat uyuyanın. Kapısını örtenin perdesini çekenin. Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın. Duvarları ancak çarpınca görenin. Canı cehenneme başkasının yangınıyla evini ısıtıp yemeğini pişirenin.
Daracık ömrümüzde geniş sıkıntılar.
Dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır.
Dünya sinema perdesi değil ki. Düşlerin de bir sınırı olmalı, insanın gerçeği ile çevrili.