Yılmaz Odabaşı Sözleri
Oysa ölünecek bir şey yokmuş, gidince sen, yaşanacak bir şey olmadığı kadar.
— Yılmaz Odabaşı
DiğerYılmaz OdabaşıSözleri
Sen bir şeyler bilsen bildiğinden ben çıkarım çocukluğuma dokunsan öksüz çıkarım halkımı tanışan yurtsuz çıkarım.
Ses hoyrat sevinç yılgın şakaklarım sonbahar..
Siz orada kalabalık ve kabarık kalın, sağ olun, yalnızlık iyi, yalnızlık iyi.
Sokakların gün batınca neden boşaldığını ve yüreğimin neden kabardığını bilmiyorum. Konuşsam sessizlik gitsem ayrılık.
Ve andolsun ki hiçbir kurşun, hiçbir çelik, hiçbir toprak ve hiçbir vatan daha kutsal değildir insandan!
Ve ben gittim yüreğimde kan gülleri, siz de o aşkın teninde dinamit sayın beni!
Ya kederiydik kendimizin, ya bir halkın kaderi; ya şakağı ya şafağı bir halkın namlular çarmıhında!
Yalnızlığımda seni büyüttükçe kalabalıklaşacağım; sen kendi kalabalığında hep yalnız olacaksın.
Yaşam yanıltmanın, insanlar yanılmanın ustası oldukça yine yeni düşler deniyor ve deneniyorlar.
Yaşlı bir kısa rehin düşse de günler, kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt; o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın.
Yitirdiğin her şeyde, kazandığın birşey vardır, kazandığın her şeyde biraz yitirdiklerin. Hayat karşına nasıl çıkarsa çıksın, vazgeçme ve unutma: senin hayallerin olmazsa, başka birinin hayali olamazsın asla.
Artık bu ayrılıklardan kalbim usandı bir gökyüzü, bir duvar, bir resmin kaldı oysa dünya ne geniş, koğuşum dardı bıraksalar martılarla randevum vardı.
Bak, kimin temiz bir göğü varsa kirletip bırakmışlar avuçlarına. Bu yüzden insanlar elleri ceplerde çıkıyorlar sabahlara.
Bayrakları bayrak yapan bayrak imalatçılarıdır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa utanmalıdır!
Bazen anılara en çok yakışan elbise, birkaç damla gözyaşıdır, unutma.
Ben iki şeyin apansız geldiğine inanırım: aşk ve ölüm.. İkisi de geldiğinde git diyemezsiniz. İkisinin de önemi ve büyüklüğü, belki de geldiklerinde git diyemediğimiz içindir.
Ben seni hep ayrılıkla anmışım titreyen ellerimle günlerin buğusuna adını. Hep adını yazmışım.
Bir insana; 'ya benimle olur musun?' denir, 'ya da benimle olur musun?' işte iki noktacık değiştirir anlamı.
Biz şimdi ölsek; en fazla kahvede çaylar soğur.
Boşuna çırpınma gökyüzü, yurdum kadar ağlayamazsın.
Böyle geçip giderken uzun zamanlar, kimleri unuttuk kimler kalanlar?
Bu yüzden uğruna çok olduğum sabahlar, yaralıdır. Gençliğim darmadağın bir ilkyaz tufanıdır. Bu sevdayı kurda kuşa yedirtmem!
Defolu çıkmış hayat, kimin umurunda!
Deli sormuş deliye, aşk nedir diye? Deli gülmüş deliye, ben niye delirdim diye...
Demiştim, gidip geniş bir bulut alalım. Çünkü yarın, gökyüzü üzerimde hep dikdörtgen kalacak. Yarın kalbimin ormanına küller yağacak.
Dilediğin kadar uzağa git, hep aynı gökyüzünü paylaşacağız.
Eski bir aşk, yeni bir ayrılıktır her zaman. Bunu kuşlar sorar, yıldızlar da anlatır; kimse bilmez be canım bir yara bir ömrü nasıl kanatır.
Evlerin çatıları, kapıları ve perdeleri, sevinçleri, coşkuları olduğu kadar acıları ve yoksullukları da örtüyor.o örtülü kapıların, perdelerin ardında herkes kendi cennetini ya da kıyametini yaşıyor.
Gitti.. Kanatları yüreğimdeydi kalan, elimde minyatür bir kuş şimdi yitirdim o aşkın kimliğini hükümsüzdür.
Gittiğin yer bir yağmur damlası kadar yakın, gittiğin yer bir uçurum kadar uzak.
Gözlerini sil ve bu sevda kadar köyü bir çay tutuştur ellerime yok, gitme! Gitme, sen gidince sevmek yüreğimde düğümleniyor özlemeyi yutkunuyorum..
Hayat hattında acemi tayfalardık. Ne avunduk sevinç müsveddeleriyle; aşktan ikmale kaldık..
Hep bir çağlayan gibi senin sevdana aktım; sen ise sularını kaçıran bir nehir gibi uzaktın.
Her ömür kendi gençliğinden vurulur.
Her sonbahar dökülen, biraz da ömrümüzün yapraklarıdır.
Herkes arar pembesini. Oysa kendinden ötesi yoktur; kimse sevmez yalnızlıkta gölgesini.
Herkes bilir gitmesini. Bir zaman öğrenirsin gideni sırtından öpmesini..
Herkes kırılamaz, ipince bir dal olmak gerekir kırılmak için, ama dünya kütüklerin.
Herkesin bir kimsesi vardır ben bilmez miyim bir de kimsesizliği..
İnsanlar küçüldükçe, ölüm büyüyor ve herkes seçmediği yasalarla ölüyor!
İyi ki bu düştesin, her sabah ısıyan güneştesin, iyi ki yoksulüz bulutlar gibi, soğuyan dünyada sımsıcak fırınlar gibi..
Kanmadım aynalara sana kandığım kadar, içimde bir boşluk sana yandığım kadar..
Keşke yalnızlığım kadar yanımda olsaydın keşke yalnızlığımla paylaştığımı seninle paylaşsaydım keşke senin adın yalnızlık olsaydı ve ben hep yalnız kalsaydım..
Kimin umrunda buharlaşmış oğullarını arayan anaların acısı.
Kimse bilmez be canım, 'bir yara bir ömrü nasıl kanatır.
Kısa bir öyküdür hayat, uğruna upuzun acılar çektiğimiz. Kısa bir Türküdür, bir kez daha söylemek için delirdiğimiz..
Ne ses ne nefes ne de bu rüzgâr bağışlar seni simsiyah gecelerde budanırken ah ömrüm dönüp sırtını giderken kimler karşılar seni?
Önce sesini, sonra yankısını çaldırdın şu beton ormanında. Kal orda!artık hiçbir şeyden kurtulamazsın.ıslanmışsın bir kere oğlum, yaş gününde kuruyamazsın.
Öyle bir serüven ki hayat; karanlıkta Polyanna'lar, ışıklarda palyaçolar dolaşır.
Oysa ölünecek bir şey yokmuş, gidince sen, yaşanacak bir şey olmadığı kadar.